Salı, Mart 22

Neden

Masallarla büyüyen bir çocuktum.
Ablam yatılı okulda okurdu; hafta sonu eve döndüğünde, yatakhanede birbirlerine anlattıkları masalları anlattırmadan uyumasına izin vermezdim kızın. Kendimi hep iyi kalpli kızların, prenseslerin yerine koyardım dinlerken; canavarlarla mesafeli ama heyecan içinde hesaplaşırdım… Ama nasıl olduysa yaşarken prenses olmadığımın farkındaydım.
Bir iki sene önce bir proje için masallar üzerine araştırma yaparken “Masalların Şifresi” adlı bir kitaba rastladım. ‘Bu toplumsal ürünlerin ve şifreli diyebileceğimiz bir anlam dizgesine sahip olduğunu hatta masallar ve mitoslar yoluyla toplumların ortak bir sembolik dil oluşturduklarını’ söylüyordu kitap. ‘Kızına masal anlatan anne aslında erkeğin felsefesini aktarmaktadır. Eril toplum kadını masal yoluyla daha çok küçükken şekillendirmekte; böylece kendi adına çıkabilecek problemleri önlemektedir. ‘ İşte ben, masalın bana -bilinçli ya da bilinçsiz- bu başarılı aktarımından kaynaklanan yolla, aslında ‘prenses’ olmadığımı ama hep ‘iyi kalpli’nin  doğruluğunu ve kurtların maalesef var olduğunu canavarlardan akılla kurtulacağını, küçükken yerleştirmişim kafama. Hiç canavarla karşılaşmadım mı? Kurtlara kestirme yolu bırakmadım mı? Kendimi peri kızı gibi havalarda uçarken kuyuların dibine düşmedim mi? Evet, ufak tefek maceralar geçti başımdan. Ama hep mutlu bitti masallarım; sonsuza kadar mutlu yaşayabileceğim bir gerçek içindeyim.
İnsan kızına da aynı bilgiyi, aynı acısız yolla aktarmak istemez mi hiç? Bunun için -henüz erken ya- kitapçı kitapçı dolaşmaya başladım. Gelişen pedagoji etkisi ile elbette ki masalların yerini hikaye kitapları almıştı. İçlerinde çok etkilendiklerim de var. Yine de ben masalların o büyülü dünyasını istiyordum. Ama hangi masal kitabına elimi atsam masallar bir tuhaf geliyordu: Sonu değişmişti masalların… Çok kısalmışlardı… Girizgahları yoktu artık; o büyülü dünyaya  kapı açmıyorlardı… Renkli değil de siyah-beyaz görünüyorlardı… Ana dilini güzel ve doğru konuşma takıntısı olan ben için adeta katliam yeri olabiliyordu rastladığım kitaplar. Üstelik çoğu aynı masaldı; dinlediğim o bin bir çeşit masallar yoktu ortada… Ya eril toplum sorunları çözmemizden memnun kalmamıştı ya da dişil toplum sandığımızdan daha baskındı ve daha didaktik biçimde yöntemlerini ortaya koymak isteğindeydi.
Masalları hatırlamaya çalıştım. Hala çalışıyorum. Ablamdan yardım istedim. Sadece yazmamaya karar verdim. Seslendireceğim ve blogda böylece yayınlayacağım. Böylece sadece kızım değil birlikte büyüyeceği ve belki de birlikte yaşayacağı insanlar için ortak bir dünyacık kurabilirim.
Görüşmek üzere,
İda Ma